Kore’ye Yolculuk – Seoul
Hava alanında arkadaşımla buluştum. Yanında Türkçe bilen Koreli bir arkadaşı da vardı. Burger King’de oturduk ve ben onun paketlerini teslim ettim. Benim getirdiğim bir tane kitap ise ıslanmıştı. Bu sebeple kitap getirecekseniz bir poşet içine koyun. Benim sıvı gıdam 1 tek kolaydı. Fakat kutusu sağlamdı. Muhtemelen başka bir yerden ıslandı. Zira tüm yiyecekler ağzı kapalı poşetler içerisindeydi. Neyse 🙂
Metro kartı
Beni metroya getirdiler ve gideceğim yer için bilet aldılar. Aldığım bilete 5.500 won ödedim. Bilet almak için bir makine kullandık. Bileti turnikeden okutup giriyorsunuz. Türkiye’deki gibi. Geldiğiniz yerden çıkarken tekrar basıyorsunuz. Ve metrodan çıkmış oluyorsunuz. Bu kart tek kullanımlık bir kart. Aşağıda resmi var.
Çok soğuk!
Tam olarak hangi istasyonda indiğimi hatırlamıyorum. Sanırım itaewon istasyonunda indim. Kore aşırı soğuk olduğu için bir süre sonra yolun ortasında bavulumu açtım ve atkı ve eldivenlerimi giydim. Parmakları kesik olduğu için parmak uçlarım buz tuttu desem yeridir. Kazağım da kapşonluydu onu da taktım. İnanılmaz soğuktu. Yolların bir kısmı buz tutmuştu. Emlakçıma bir sonraki gün gideceğim için kalacak yer lazımdı. Ben de yaklaşık 10 saat kalabileceğim bir guesthouse aradım. Bu arama aşamasında ortalama 100 metrede bir ellerimi hohlayıp, cebime koyup ısıtıyordum. Parmaklarım sızlıyordu soğuktan.
Guesthouse
Seoul’de çok sayıda ziyaretçi evleri var. Fakat telefonumda internet olmadığı için yardım gerekiyordu. Bir kozmetikçiye girdim ve yardım aldım. Oradaki bayan telefonundan uwa guesthouse diye bir yer buldu. Telefonunun ekranından resmini çektim. Sonra nasıl gideceğimi tarif etti. Fakat yanlış tarif ettiği için tam tersi yönde gitmişim. Oysaki hemen yanımızdaymış 🙁
Tam tersi yönde arayıp dururken bir çift Koreliye sordum. Bu çift beni teee oradan aldıUwa’ya kadar getirdiler. Onlar da yerini bilmiyordu sora sora aradık 🙂 Çok teşekkür ettim ve içeri girdim. Kapıda Japon bir kız vardı. Benim Japonca konuştuğumu görünce sugoi diye tepki verdi. Ben görevliye gidip yer olup olmadığını sordum. Yer yokmuş 🙁 Bana bir harita verdi ve bazı yerleri işaretledi. Ben de oradaki guesthouse’leri ziyaret ettim. İlk gittiğim kapanmıştı. İkinci gittiğimi ararken benim bir yeri aradığımı anlayan bayan bir Koreli geldi ve yardımcı olmak istedi. Telefonundan internete girdi ve bir kaç tur atıp beni o yere getirdi. Ona teşekkür ettim ve guesthouseden içeri girmek için kapıya yöneldim. Bu da kapalıydı 🙁 Sonra 1 yere daha gittim o da kapalıydı.
Mcdonald’s
Bu sırada saat akşam 11 falan olmuştu. Sokaklar boşalıyordu ve ben aşırı üşüyordum. Üstüne omzumdaki kasların kemikten ayrılması ve belimdeki spazm sebebi ile de doktora gitmiştim. Tam iyileşmemiştim ve sırtımdaki çanta belime basınç yapıyordu. Zaman zaman elimi arkaya götürüp çantayı yukarı kaldırıyordum. Uykusuz ve karnım da açtı. Aval aval dolanırken tesadüfen Mcdonald’s gördüm. Girdim ve sabaha kadar açık mısınız diye sordum. Açığız dediler. İyi dedim burada sabaha kadar otururum. Yemek yerim internette takılırım. Fakat sanırım beni yanlış anladılar ki birazdan kapatacaklarını söylediler. Küfür edip çıktım 😀
Otel
Yemek yerken telefondan tripadviser uygulamasından çevredeki otellere bakındım. En yakınımda Ore adında bir otel vardı. MC’nin tam çaprazındaydı. Artık yeter diyip oraya gittim. Gider gitmez bir oda istedim. 1 gece için 90.000 won yani yaklaşık 300 TL ödedim 🙁 Oysaki guesthousede 100 TL’den daha az bir tutara kalabilirdim. Neyse adam bana bir kart verdi. Odamın kapısı kartla açılıyordu. Girdim soyundum yattım.
Elektrik
Uyandım ve telefonumu şarja koymak istedim fakat şarj olmadı. Saç kurutma makinesi de çalışmıyordu. Resepsiyonu aradım ve odama çağırdım. Bana verdikleri kartı bir kutuya soktu ve elektik aktif oldu. Gavur yapıyor arkadaş. Keşke oradayken bir duş alsaydım diye şimdi düşünüyorum. Hazır parasını da ödemişim. Neyse masaya zeytin peynir çıkardım. Ketılda da çay koydum kahvaltımı yaptım ve emlakçıya kakaotalk uygulamasından mesaj attım. Bana yolu tarif etti. Metroyu birilerine sorarak buldum. 2 durak sonra indim ve emlakçıyı aradım. Gene çok yardımcı olan Koreliler oldu. Türk olduğumu söyleyince gülümseyerek yardımcı oldular. Sevildiğimizi hissettim. Emlakçıya geldim fakat emlakçı yoktu. Oradaki çalışanlar, emlakçının beni almak için metroya gittiğini söylediler. Sonra arayıp çağırdılar. Kendisi Koreli fakat Japonya’da üniversite okumuş. Ne zamandır Japonca konuşmuyorum nede olsa. Onunla da Japonca iletişim kurdum. 400.000 kira ücretimi ödedim. Ve benle beraber emlakçıdan çıktı. Gitmem gereken yerin adresini verdi ve tarifini yaptı. Kendisi benle gelmedi eve. Ev de değil zaten pansiyon. Ben neden ev diyorsam 🙂
Fotoğraf
Fotoğrafa ihtiyacım vardı. Bana metrodaki fotoğraf çekme kutularından çekebileceğimi söyledi. Fakat yolda yürürken fujifilm’e denk geldik. Oraya gittim ve çektim. 30.000 won yaklaşık 27 dolar ödedim 🙁 Adam resmimi çektikten sonra beni yanına oturttu ve photoshop ile düzeltmeler yaptı. Burnum resimlerde hep yamuk çıkar. Oysaki düzdür. Onu düzeltti 🙂 Baştan doğru ışıkla çekse sorun olmazdı. Sağdaki göz kapağımı beğenmedi. Soldaki ile değiştirdi. Saçlarımı kabarttı falan 🙂 Kendimi çirkin hissettim 😀
Pansiyona yolculuk
Pansiyona gitmek için emlakçının belirttiği yere gittim. Ama otobüs durağını bulamadım. Yoldan birine sordum. Genç bir adamdı. Öğrenciydi. Zamanında Kübra adında bir kız arkadaşı da olmuş. Bana da çok yardımcı oldu. Onu ilk gördüğüm yerde otobüs durağı hemen yanımızdaymış. Bu beni aldı teee yukarı götürdü. Önce yanlış sonra doğru durağa götürdü. Ne kadar ödemem gerektiğini sordum. Gelen bir otobüsün içine baktı ve 1300 won ödeyeceğimi söyledi. Otobüs gelince beni bindirdi. Teşekkür ettim ve bindim. Otobüse binince Seoul’daki arabaların direksiyonunun solda olduğunu fark ettim. Daha önce hiç dikkat etmemiştim. Yani yol yapısı Türkiye’deki ile aynı. Japonya’da tam tersiydi.
Japonya ile benzerlikler
Bu aşamaya kadar kendimi Japonya’da gibi hissettim. Özellikle fırınlar ve bazı marketler birebir aynı. Hatta gittiğim bir alışveriş merkezinin konsepti bile aynı. Tabelalardan Korece yazıları çıkarıp Kanji koyarsanız kendinizi Japonya’da sanırsınız. Yolların kalitesi hemen hemen aynı. Modern mimari yapı gene aynıydı. İnsanlar gene çok yardımsever. Fakat hiç beklemediğim bir şekilde bu kadar gelişmiş bir ülkede karton toplayıcı gördüm. Japonya’da denk gelmemiştim. İnternet Japonya’da olduğu gibi Kore’de de çok hızlı. Şuan için tespitlerim bunlar. Devamı gelecektir.
Pansiyon
Otobüsle 10 dakika falan gittikten sonra Yonsei üniversitesinden sonra indim. Duraktaki birine pansiyonu sordum. Şu karşıdaki bina dedi ve gittim. Kapı kapalıydı ki bir tane genç Koreli kapıyı açtı. Orada görevliymiş. Odama yerleştirdi beni. Mutfağı, çamaşırhaneyi falan gösterdi. Her şey kiraya dahildi. Pilav yapma makinası da var. Her gün pilav yaptığını söyledi. Ücretsizmiş. Pirinci ben mi alacağım dediğimde hayır dedi. İyi dedim. 1 kaç kere yedim haşlanmış bildiğiniz Japon pilavı. Tadı tuzu yok 🙂 Ama yeniyor işte. Zaten pahalı memleket öğlen 1 tabak yiyorum.
Odamda her şey yolunda iken battaniye ve yastığımın olmadığını fark ettim. Bunları kendim almalıymışım. Dedim nereden alabilirim. Sonra dedim ki sen internetten al kargo ile buraya gelsin ben sana parasını ödeyeyim. Tamam dedi. Fakat işin ilginci yastık bulamadık. Yastık kılıfı veya içindeki pamuk falan ayrı ayrı satılıyor. En son bir tane bulduk 17 dolardı! Daha 2 ay önce Türkiye’de 2 TL’ye aldım! 17 Dolar nedir? Sonra yakınlardaki bir alışveriş merkezini aradı yastık var mı diye sordu. Orada da fiyat aynıydı. Dedim kalsın. Şu an 2 tane t-shirtü katladım üstüne de yumuşak montumu koydum onla uyuyorum 🙂 Daiso diye bir yer varmış. Kore’deki 1 milyoncular bunlarmış. Oraya gideceğim. Umarım vardır 🙂 Odam sıcak olduğu için battaniyeye pek ihtiyaç duymuyorum. Almasam da olur.
Eşyalarımı falan yerleştirdim ve yattım uyudum. Bu yazı bu kadar 🙂 Çok uzun oldu. sonraki yazıda devam edeceğim 🙂