Japon edebiyatı ve zen felsefesi
Zen felsefesi, Buddha dininin ya da felsefesinin belli başlı konularındandır. Bu felsefenin çıkış noktası olarak Hindistan bilinir oradan Çin’e ve daha sonra da 12.yy da Japonya’ya gelmiştir. Bu felsefe, her şeye sevgi duymak kötü düşüncelerden arındırmaktır. İnsanın kendisiyle barışık olmasını sağlamak, farkındalığı bulmak ve kalabalık düşüncelerden arınmaktır. İnsanın kendi içine yaptığı bir yolculuktur da diyebiliriz . Zihin bu düşünceyle temizlenir. Bu felsefede önemli olan bugündür anı yakalamak, zamanı düzgün kullanmak, geçmişi dert etmemek ve gelecek için kaygı duymamak esastır.
Zen Felsefesi bize hayatın küçük ayrıntılarda gizli olduğunu düşündürür. Fazlalıktan arınmak gerekir. Gereği kadar eşyanız olmalıdır der. Bu düşüncede gerçeklik esastır ancak şöyle bir durum vardır. Hep bir havuzlu evde yaşamak isteyen bir insan düşünelim. Bu insanın şartları buna uygun değildir ancak kendisi bir yapay şelale gibi bir şey yaparsa ona bunu anımsatır.
Yani; bu felsefeye göre düşüncelerimizle mekanı oluşturabiliriz.
Bu felsefenin Japon Edebiyatına etkisine bakacak olursak; bu düşünce hem şiirde hem yazıda edebiyatlarına yansımıştır. Edo döneminde 1716 yılları civarında Coochoo Yamamoto‘nun Hakagure adlı eserinde ;
“İnsan hayatı her bir anlık düşüncelerinin üst üste toplamından ibarettir.” der.
Buradan anlaşıldığı gibi anın önemi vurgulanır.
Sooseki Natsume ise
“Ne kadar kabiliyetli olursan ol hayatta her şey istediğin gibi gitmez. Batan güneşi geriye çeviremezsin. Nehri tersine akıtamazsın. İnsanın egosunu kontrol altına alarak , kendisini değiştirmekten başka çeresi yoktur.” der.
Burada da egolardan arınmış saf kişilik vurgulanır.
Keşiş şair Rıyookan da
”İşte benim hayatım bir yerlerden gelip, bir yerlere gidiyorum.” diyor.
Japonlar hayatın geçiciliğine ve insanı bu hayat içerisinde oradan oraya uçuşan bir yaprak gibi görür. Onlar hayata neden geldim, niçin yaşıyorum bu sorular üzerine yoğunlaşırlar. Bu şairlere, yazarlara göre ölüm hayatta kaçınılmazdır ancak hayatı, yaşamayı engellememelidir.
“Sınırlı bu hayat süresi, bak sonbaharın sonuna geldik” der Buson Yosa.
Onlar aynı zamanda hayatı mevsime benzetir. Onlara göre hayat bir çeşit rüyadır.
Tsurayuki ” Rüya gibi olan bu hayatı gerçekmiş gibi yaşıyoruz.” der.
İkkyuu da ise “Kavga etmeden yaşayalım, bak hepimizin sonu işte bu ölüm.”
Ölümün farkındalığı ve barışçıl bir yaşamı arzuladığını görüyoruz.
Yararlanılan kaynak : Japonca: Sufizmin Dili, Gökhan Özhan