Japon anime mimarisinden 13 tasarım
Evet, yıllardır severek anime izliyoruz. Ve bundan hiç pişman olmadık ve olmayacağız da… Belki çevrenizde sık sık siz de; ‘Ee, bunun sana ne yararı var kardeşim?’ ya da ‘eşek kadar adam oldun hala ne izliyorsun çocuk gibi?’ veyahut ‘ne anlıyorsun, nasıl zevk alıyorsun şu meretten hiç anlamıyorum?’ gibi arkadaşlarınızdan ve ailenizden gelen sorularla karşı karşıya kalmışsınızdır. Ve belki de çoğu zaman cevap vermeyerek sessizliğinizi korumuşsunuzdur. Aslında konuşmak istesek animelerin saymakla bitiremeyeceğimiz yararını bulabiliriz 😀
Şimdi gerçek dünyaya dönersek bu yazımızda animelerin kabul edilmiş bir yararını ve sonuçlarını göreceğiz. Animeler hayal dünyasını zenginleştirmekte ve tasarım yeteneğini artırmaktadır diyebiliriz.
Animasyon-çizgi film- Japonya’da 1917 yılına kadar uzanan popüler eğlencede önemli bir tür olmuştur. Ülkenin benzersiz animasyon stili yani anime, özellikle Osamu Tezuka’nın öncü çalışmalarıyla 1960’larda kendi tarzını oluşturdu. 1990’larda televizyondan anime izleyerek yetişmiş bir jenerasyondan gelen mimarlara çok aşırıya kaçmadan ama kısıtlama da yapılmadan Japonların kültürel varlığını karakterize eden fantastik tasarımlar inşa etmeleri için lisans verildi. Net bir şekilde söylenmelidir ki o çağdan bu yana Japon mimarların ilham kaynağı; animelere ve onun estetiğine dayanmaktadır. Ve böylece Japon mimarlar animelere borçlu olduklarını gösteren tasarımlar üretmişlerdir.
1. Aoyama Technical College – Makoto Sei Watanabe (1990)
Tokyo’nun lüks bir mahallesi olan Aoyama’da, bu akademik binanın tepesine kondurulmuş yapı antenli robotik bir böceğe ya da ‘Gundam’ animesindeki dev mecha düşmanlara benzetilmektedir.
2. Soft and Hairy House – Ushida Findlay (1994)
Yemyeşile bürünmüş bir çatısı olan Ushida Findlay’in avlulu evi egzotik bir mantara benzeyen parlak mavi bir bölüm içermektedir. Bu bölümde noktalı – yuvarlak pencere doğramaları olan rahat bir banyo bulunmaktadır.
3. Kihoku Astronomical Museum – Masaharu Takasaki (1995)
Bu astronomik müze adeta ünlü Japon animasyon film stüdyosu Studio Ghibli’nin filmlerini andırmaktadır. Müze içinde herhangi bir teleskop bulamamaktadır. Müzenin inşa edilmesinin nedeni ise sadece bulunduğu yerin, Japonların çıplak gözle yıldızları seyredebileceği en iyi yer olmasıdır.
4. Syntax – Shin Takamatsu (1990)
Nedeni bilinmeyen şekilde uzanmış kanatları andıran robotik ve post modern bir üslubun karışımı olan bu ofis binası Kyoto’da inşa edilmiştir. Özellikle çatıda bulunan ve tıpkı bir kokpit gibi tasarlanmış ve arka cephede basamak şeklinde aşağıya inen antenli, pencereli bölüm kuşkusuz animelere bir göndermedir.
5. Rias Ark Museum of Art – Osamu Ishiyama Lab., Department of Architecture, Waseda University (1994)
Kasennuma şehrinde bulunan bu sanat müzesinin tepesine kondurulmuş pembe seyir kuleleri sanki manzaraya doğru atılmış bir adıma benzetilmektedir.
6. Shomyo Kindergarten – Masaharu Takasaki (1995)
Bu anaokulu için tasarlanan ahşap kubbeli bir oditoryum salonunun kulaklara benzer bacaları ve gözlere benzer pencereleri bulunmaktadır.
7. K-Museum – Makoto Sei Watanabe (1997)
Müzeyi bir açıdan küçük bir heykel çalışması sanabilirsiniz. Ancak yan cepheden bakıldığında yüksek hızla ilerleyen çelik bloklar gibi görünmektedir. Binanın çevresindeki dalgalı zeminden yükselen ve ışıklı teller rüzgarda sallanırken adeta bir tek hücrelinin sillerini andırmaktadır.
8. Communication and Recreation Plaza “Nanohana-Kan” – Takasaki Masaharu (1998)
Bir mecburi iniş sonrası karaya oturmuş bir roket gibi görünen bu yapı aslında yaşlılar için yapılmış bir halk merkezidir. Bu merkezde genç ve yaşlı jenerasyon arasındaki iletişimin geliştirilmesi sağlanmaktadır. Muhtemelen bu animeden fırlamış mimari de gençleri cezbedip içeri girmelerini ve yaşlı insanlarla konuşmalarını sağlamak amacıyla tasarlanmıştır.
9. Humax Pavilion Shibuya – Studio Arch Hiroyuki Wakabayashi (1993)
Ve başka bir roket daha.. Tokyo’nun ortasında bulunan bu yapı gotik ile fantastiği bir araya getiriyor; tıpkı Royal Space Force: The Wings of Honnêamise anime-filminde olduğu gibi.
10. Subway Station Iidabashi – Makoto Sei Watanabe (2000)
Bu Tokyo metro istasyonu girişi dev bir böcek kanadını andıran devasa çelik ve camdan tasarlanmış örtülerle kaplanmıştır.
11. Flying Mud Boat – Terunobu Fujimori (2010)
Terunobu Fujimori kırklı yaşlarında ilk çalışmasını inşa etmeden önce ünlü bir mimari tarihçi olarak tanınıyordu. Eksantrik kabul edilen onun mimari anlayışına yine de tasarımlarının yaratıcı cazibesi, yöresel malzeme kullanımı ve tekniği açısından saygı duyulmaktadır. Birçok eserinden biri olan bu yüzen çay evi, ünlü Japon animasyon stüdyosu olan Studio Ghibli filmlerinde görmüş olduğumuz bir şeylere benzemektedir. Ancak onun ilham kaynağının Japon halkının çok ilkel olan kısmından geldiği görülmektedir.
12. Roof House – Terunobu Fujimori (2009)
Fujimori’nin başka bir çalışması olan bu avlulu evin bakır kaplı çatılarının tepelerinde canlı fidanlar yetişmektedir. Yapının iç duvarları ve tavanları geleneksel çamur sıva ile kaplanmıştır.
13. Kamiyubetsu Folk Museum – Toyokazu Watanabe (1996)
Bu dev yaratık görünümlü yapı, çok sayıdaki kuleleri ve çatıları ile zırhlanmış bir kaleyi andırmaktadır. Bu tekin görünmeyen yapı aslında kırsal halk müzesinden başka bir şey değildir.